Bahar Bereketi

Uzun, soğuk, yağmurlu, karlı Karadeniz kışının ardından baharın gelmesiyle birlikte içimi bir heyecan ve sevinç duygusu sardı. Samsun’a taşındığım 2011 senesinden beri her bahar benzer duygular yaşıyorum. Karadeniz’de, kış mevsiminde kıyıdan olta balıkçılığı için çok fazla alternatif yoktur. Çoğu zaman hava şartları denize açılmaya da müsaade etmez. Belli başlı balık türleri kısmen av vermeye devam etse de bu balıkların peşinden koşmak yorucu ve sabır gerektiren bir iştir. İşlerimin en yoğun olduğu döneme denk gelen 2014 kışında nadiren olta atma fırsatı bulabilmiş, kısacık zaman dilimleriyle sınırlı kalan avlarımda da Ocak başında sırtı yöntemiyle yakaladığım 2 iri levrek dışında çok kayda değer balıklar yakalayamamıştım. 1 Nisan’dan itibaren başladığım turna denemelerim de hüsranla sonuçlandı. Samsun’a bağlı Çarşamba ve Terme ilçelerinde bulunan daracık su kanalları ve ufacık göletlerde yaşam mücadelesi veren turnaların suya elektrik vermek, ağ sermek, gece ışık ve zıpkın kullanmak gibi her türlü yasal olmayan av vasıtası ile katledildiğini acı bir şekilde öğrendim. Bu sebeplerden dolayı da büyük uğraşlar sonucunda yakaladığım turnaların tamamı yavru balıklardan ibaret kaldı.

Turna meralarının vahim durumunu gördükten sonra tekrar levreğe yönelmeye karar verdim. Geçtiğimiz bahar mevsiminde olduğu gibi bu sene de liman içinde canlı karides ile levrek yakalayabileceğimi ümit ediyordum. 5 Nisan cumartesi sabahı tüm konsantrasyonumu akşam üzeri başlayacağım ava verdim. “Balık Günlükleri” Facebook sayfasında geçtiğimiz sene aynı dönemlerde yaptığım bir levrek avının hikayesini paylaşıp şöyle bir not düştüm. “Geçtiğimiz sene 7 Nisan tarihinde yaptığım bereketli bir avın hikayesi. Bu gece yine aynı yerde, aynı yöntemle levreğe deniyor olacağım”.
Akşam 17:00 gibi liman içinde kuytu bir yerde bulunan özel teke merama uğrayıp yeteri kadar iri teke yakaladıktan sonra 18:20 gibi olta atacağım meraya vardım. İki oltamın ucunda takılı olan şamandıralı takımlarımı en irilerinden canlı tekelerle yemleyip yaklaşık 20-25 m salladıktan sonra oltaları kayaların arasındaki boşluklara sabitleyip beklemeye başladım. Birden aklıma avlaktan canlı yayın yapma düşüncesi geldi. Telefonumun kamerasıyla, kayaların arasına sabitlediğim oltaların fotoğrafını çekip “Haydi bismillah” notuyla birlikte facebook’ta paylaştım. Peşinden oltaları sallamadan önce kancaya takılı halde fotoğrafladığım tekenin fotoğrafını paylaşmaya çalışırken oltalardan biri öyle bir eğildi ki neredeyse olta yerinden fırlayacaktı. Hemen oturduğum yerden fırlayıp oltayı yakaladım. Sezonun yemlideki ilk levreğini kaçırma korkusu içinde heyecanlı bir şekilde mücadele edip balığı suyun kenarında duran kepçenin içine sokmayı başardım. Balık vurduğu anda heyecandan elimdeki telefonu yere attığımı balığı dışarı çıkardıktan sonra fark ettim. Neyse ki telefonun koruyucu kılıfı görevini yerine getirmişti. Çabucak kepçenin içinde fotoğrafladığım balığı “Siftahı yaptık çok şükür” notuyla facebook’ta paylaşıp ava devam ettim.
Sezonun yemlideki ilk levreğini henüz avın başındayken yakalamak içimi epey rahatlatmıştı. Oltalarımın başına oturup güzel havanın tadını çıkarttım. İlk balıktan sonra 1 saat kadar başka vuruş olmadı. Gündüz telefonumu açmayan annemin doğum gününü kutlamak için tekrar aramaya karar verdim. Canım annemin doğum gününü kutladıktan sonra “Anneciğim güzel bir levrek yakaladım, dua et de daha büyüğünü yakalayayım” dedim. “İnşallah yakalarsın oğlum ama söz ver Gölcük’e geldiğin zaman bana da…” Annemin cümlesini tamamlamasını beklemeden telefonu cebime sokup yanı başımdaki oltaya yapıştım. İlk balığı yakalayan olta tekrar eğilmişti. Bir yandan balıkla mücadele edip bir yandan da “Şu annem ne mübarek kadın” diye içimden geçiriyordum. Dua etmek için ağzını açar açmaz balık yapışmıştı. İlk balıktan biraz daha büyük olan ikinci balığı da kepçelemeyi başardıktan sonra cebimdeki telefona baktım. Çağrı süresinin olduğu yerde 4 dak 30 küsur sn yazıyordu. Annem hala hattaydı. Balığı merak edip telefonu kapatmamış. Alelacele anneme teşekkür edip telefonu kapattım. Günün ikinci levreğinin fotoğrafını da “İkiledim çok şükür” notuyla birlikte paylaştım. 

20:00’da yakaladığım ikinci levrekten sonrası rüya gibiydi. Meraya çok yoğun bir levrek sürüsü inmiş olacak ki şamandıralarım ardı ardına suya gömüldü. 3. levreği yakalayıp 3 levreğin yan yana fotoğrafını “Rüya gibi bir gece. Ava devam.” diye paylaştıktan saniyeler sonra 4. balık oltaya bindi. 4. balığı fotoğraflayacak kadar vaktim olmadı. Meraya geç gelen ve çimlerin üzerinde yatan levreklere hayranlıkla baktıktan sonra alelacele oltalarını hazırlamaya koyulan arkadaşımla sohbet ederken üzerinde kırmızı renkli fosfor bulunan şamamdıram suya gömülüverdi. Oltaya yapışıp mücadeleye başladıktan saniyeler sonra 10 m sol tarafta bulunan yeşil fosforlu şamandıram da battı. Bir an için balık diğer oltaya mı dolandı diye düşündüm ama benim oltamdaki balık ters tarafa doğru yüzüyordu. Diğer oltada da balık vardı. Arkadaşa heyecanla “Yeşil fosfor da battı, diğer oltayı çek” diye bağırdım. Arkadaşım oturduğu yerden kalkıp oltayı eline alana kadar en az 30 saniye geçtiği halde balık kurtulmamıştı. İkimiz de aynı anda mücadeleye başladık. 2 dakikalık mücadelenin sonunda kendi oltamdaki balığı kepçeleyip hızlı bir şekilde kayaların arkasındaki çimenliğe bıraktıktan sonra suyun kenarına döndüm. Bir kaç saniye sonra arkadaşımın mücadele ettiği balığı da kepçelemeyi başardık. Kayaların arkasındaki çimlerin üzerinde 6 güzel levrek yatıyordu. Günlük limitimi doldurduğum halde o dakikadan sonra arkadaşıma yardımcı olmak için bir süre daha merada kalmaya karar verdim. Kovamdaki son tekelerle yemlediğim oltalara balık vursa bile alıkoymayacaktım. Arkadaşımın sorduğu soruları içtenlikle cevaplayıp takımını modifiye etmesine yardımcı olduktan sonra çimlerin üzerinde yatan balıkları fotoğraflayıp “Allah’ıma şükürler olsun. Rüya devam ediyor” diye paylaştım. 

Saat 08:40 olmuştu. Kısa sürede limitimi doldurduğum halde av tüm hızıyla devam ediyordu. Bir kaç dakika önce salladığım oltalardan birine yine balık vurdu. Sabitlediğim yerden çıkardığım kamışın hızlıca boşunu alıp tasmayı vurdum. Balığın ağırlığını hissetmemle ağırlığın boşalması bir oldu. Oltayı çekip kontrol ettiğimde şamandıranın altındaki misinanın ortasından koptuğunu fark ettim. Normal şartlarda bunun olmasına imkan yoktur. Ne yazık ki balığı kepçelerken şamandıranın kayaların arasına yuvarlandığı esnada misinam zedelenmiş, avın hızından ve heyecanından dikkat etmediğim için beni yarı yolda bırakmıştı. Kopan oltamı toplayıp sudaki oltamın başında beklemeye başladım. 5 dakika sonra vuran balığı da dışarı aldıktan sonra kendime söz verdiğim gibi kamera kaydı alarak incitmeden suya iade ettim. 
O dakikaya kadar paylaştığım fotoğraflara toplamda 100’ün üzerinde yorum gelmişti. Çoğunluğu balıkları yakaladığım yöntem hakkındaki sorulardan oluşan yorumlara cevap yazmak ve tebrik mesajlarına teşekkür etmek için can atıyordum. 21:00’da avı sonlandırıp evimin yolunu tuttum. Yasemin Hanım’dan zorla izin alıp balıkları mutfak masasının üstünde fotoğrafladıktan sonra dolaba kaldırdım. Daha sonra çabucak temizlenip bilgisayarımın başına oturdum. Avda kullandığım takımı oluşturan bir kaç parça malzemeyi fotoğraflayıp altına yazdığım şu notla takımın ayrıntılarını merak eden arkadaşlarımın sorularına cevap vermeye çalıştım. 
“Arkadaşlar bugünkü yemli levrek avımla ilgili biraz bilgi vermek istiyorum. Her zaman dediğim gibi bahar aylarında levrek peşinde koşmak istiyorsanız sahte yemlerle yapılan at-çek yönteminden ziyade yemli takımlar ve karides, mamun ya da yengeç gibi kabuklularla denemelisiniz. Bugün avlandığım takım top şamandıra altında 0.24 mm serbest beden ucunda tek kancadan ibaret çok basit bir takımdı. Kıyıdan 20-25 m açıkta oltamı düşürdüğüm yerin derinliği ortalama 1.5 m olduğu için şamandıranın altındaki bedeni yaklaşık 120 cm olacak şekilde ayarladım. Takıma kesinlikle herhangi bir kurşun ilavesi yapmayın. Zira levrek, karagöz, alabalık gibi hassas balıklar için takım ne kadar doğal ve basit ise o kadar avcı olur. Bu yüzden stoper sistemli şamandıralar yerine sünger top şamandıralar tercih ediyorum. Top şamandırayı evde içi su dolu bir kabın içine bırakarak hangi tarafın üstte kaldığını gözlemledikten sonra üstte kalan kısma fosfor takmak için bir delik açıyorum. Normalde tam dik durmayan şamandıranın dik durmasını da fosforun yeri sağlıyor.Makineden çıkan ana beden misinasını da kancanın bağlı olduğu beden misinası gibi küçük bir klips yardımıyla şamandıranın altındaki halkaya takıyorum. Karidesle yapılan levrek avında dikkat edilmesi gereken en önemli konu karidesin iri ve canlı olması. Normalde şeytan oltasıyla yaptığım avlarda karidesin hareketini kısıtlamamak için kancayı kuyruğunun altından takıp ilk boğumdan çıkartırım. Bu sistemde ise atış esnasında karidesin düşmemesi için 1 numara daha büyük kanca kullanıp kancayı karidesin karnının altına kadar ilerletmek gerekiyor”.
Bereketli geçen her avın sonunda olduğu gibi üzerime tatlı bir yorgun çöktü. Hafızamdan uzun zaman silinmeyecek olan levreklerin görüntüsüyle uykuya daldım. Bugün bu satırları yazarken bile aklımın bir köşesinde hep levrekler yüzüyor. O şamandıranın batışı yok mu? Düşüncesi bile tüylerimi diken diken etmeye yetiyor…

Turna Sevdası

Vahşi, korkunç, acımasız. En sağlam kancaları açabilecek kadar güçlü, bir ördeği yutabilecek kadar obur. Gizlendiği yerde ölü kadar hareketsiz, saldırırken yıldırım kadar hızlı. Tatlı sularda yaşayan balıkların, kuşların, sürüngenlerin, hatta küçük memelilerin korkulu rüyası. Doymak bilmeyen bir iştah. Gövdesinden daha geniş açılabilen, içe kıvrık iğne gibi sivri yaklaşık 700 adet dişle çevrili ağzıyla öldürmeye programlanmış bir canavar.  O bir turna.

Tatlı sularda yaşayan en yırtıcı balıklardan olmalarıyla ün salan turnalar, özellikle tatlı su spin avcılarının en gözde balıklarındandır. Muhteşem renkleri, sardırganlığı, ısrarcılığı, oltadaki mücadelesi, ulaşabildiği devasa boyutları ve kolay bulunur olmasıyla her kesimden balıkçıya hitap eder. Turna avında canlı ya da ölü bir çok doğal yem kullanılmakla beraber sahte yemlerle yapılan turna avının keyfi ayrıdır.  En dar su kanallarına, kıyıdaki sazlıkların, ağaçlıkların diplerine ve en sığ sulara kadar girebilen turnaları çeşitli silikon yemler, maket balıklar ve kaşıklarla kandırmaya çalışmak son derece eğlenceli bir iştir. Atıp çektiğiniz sahte yeminizi sudan çıkarmak üzereyken hemen önünüzdeki sazların dibinde gizlenen dev bir turna yıldırım gibi fırlayıp yeminizi kapabilir. O an kalp atışlarınız hızlanır, adrenalin seviyeniz yükselir, tüyleriniz diken diken olur. İşte turna avını bu kadar heyecanlı yapan da bu ani ve şiddetli saldırılardır.

Turnalar avları konusunda çok ısrarcı balıklardır. Avlarına odaklandıklarında dışarıdan gelebilecek olan hiç bir tehlikeye aldırış etmezler. Yeme saldırdığı halde yakalanmayan bir turna, sonraki atışta çok büyük ihtimalle tekrar saldırır. Sahte yemle yakaladığım turnalardan yarı yolda kurtulanların kanca yarası aldığı halde yeme saldırmaya devam ettiklerine ve tekrar yakalandıklarına defalarca kere şahit oldum. Keza misinayı kesip ağzında sahte yemle kaçan turnaların bir kaç dakika sonra kopardıkları sahte yemle birlikte tekrar yakalanmaları sık rastlanılan bir durumdur. Oltaya yakalanan turnalara daha büyük turnaların saldırması, hatta kancaya takılmadığı halde avlarını bırakmadıkları için kepçe yardımıyla suyun dışına alınmaları da bu balıkların avları konusunda ne kadar ısrarcı olduklarının ispatıdır.

Ortalama 25 yıl gibi uzun ömürlü balıklar olan turnaların 150 cm boy ve 30 kg ağırlığın üzerine çıkabildikleri bilinmektedir. Genetik anormallikler dışında erkek turnaların yaşam süresi ve maksimum boyutları dişilere nazaran daha düşüktür. Büyüme şartlarına göre değişmekle birlikte turnalar yaklaşık 2 yaşında cinsel olduğa ulaşır. Erkek turnalar için cinsel olgunluk boyutu 34-42 cm iken, dişi turnalar 40-48 cm boy aralığında cinsel olgunluğa ulaşır. İlk kez nesil yetiştirecek olan yarım kg’lik bir dişi yaklaşık 9.000-10.000 arasında yumurta bırakabilir. 5 kg ağırlığındaki bir dişinin bırakacağı yumurta miktarı ise 100.000’in üzerindedir. Yumurta miktarlarından da anlaşılacağı üzere daha üretken olan anaç balıkların korunması büyük önem arz etmektedir. Yaşlı ve büyük turnaların mücadelesinin ve avcılık keyfinin de daha yüksek olduğu aşikardır. Ülkemizde çok küçük sulama barajları, göletler ve dar su kanalları gibi hassas sulak alanlarda yayılım gösteren turnaların avında yakala&bırak disiplinin benimsenmesi şattır. Turna, denize kıyısı olmayan bir çok şehir için spin yöntemi ile yakalanabilecek yegane balık olduğundan bu şehirlerde yaşayan balık tutkunlarının özellikle bu balığa sahip çıkması, geri saldıkları her balığın daha da büyümüş olarak tekrar kendilerine geleceğinin bilinciyle hareket etmesi gerekmektedir.

Turnalar 4 mevsim aktif olarak avlanan balıklardır. Su sıcaklığının aşırı yüksek ve aşırı düşük olduğu yaz ve kış aylarında avlanma aktiviteleri bir miktar düşse de olta ile avcılığı devam eder. Avlanma tarzları genellikle hareketsiz durarak avlarını bekleme şeklindedir. Yeşil ve dalgalı desenleri sayesinde dipteki bitkilerin arasında kamufle olup avlarının saldırı menziline girmesini beklerler. Suyun içinde kalmış ağaç dallarının, sazlıkların, nilüfer vb. su bitkilerinin çevresi turnaların gizlenmek için tercih ettiği yerlerin başında gelir. At-çek yöntemiyle avlanırken sahte yemi bu tarz yerlerin yakınından geçirmek avın verimini büyük ölçüde arttırabilir. Turna saldırıları o kadar şiddetli ve hızlıdır ki avını kapan turnanın durabilmesi için vücudunu “S” şeklinde kıvırması gerekir. Su sathına yakın mesafedeki avlara saldırdıklarında ise hızlarını alamayıp büyük bir şapırtı kopararak suyun dışına fırlarlar. Bu anlar turna hedefinde olan bir balıkçı için en heyecan verici anlardandır. Vakit kaybetmeden yemi şapırtının koptuğu yere atıp bir süre aynı bölgeyi denemek de balık yakalama şansını arttırabilir. Turnalar sadece yatarak avlanan balıklar değildir. Avlarını aramak için ciddi mesafeler katedip aktif olarak da avlanırlar. Bu sebeple turnayı sadece gizlenebileceği bölgelerin çevresinde aramak doğru değildir.

Turnalar avlarını parçalara ayırmak yerine tek parça halinde yutar. Ağızlarını çevreleyen yüzlerce içe kıvrık diş, avın kaçmasına mani olarak içeri hareketini kolaylaştırır. Esnek çeneleri ve koca ağızları sayesinde kendi gövdelerinden daha kalın avları bile yutabilirler. Büyük avları yutmaları biraz zaman alsa da nispeten küçük avları vakumlayarak tek hamlede yutarlar. Çoğu zaman at-çek avında kullanılan sahte yemlerin tamamını yuttukları için sahte yemle ana beden arasında 10-25 cm uzunluğunda çelik köstek kullanmak gerekir. Böylelikle yemin tamamını yutan turnanın dişleriyle misinayı kesmesi önlenmiş olur. Sakın bu ihtimali düşük görüp avın verimini arttırmak için çelik beden kullanmaktan imtina etmeyin. Zira avlarına odaklanan turnalar çelik bedenden rahatsız olmaz. Zamanında aynı yanılgıya kapılıp çelik beden kullanmadığım avlarda  çok sefer misina kestirerek oltamın ucundaki balığı kaybettim.

Turnalar yamyam balıklardır. Avlarının büyük bir bölümünü daha küçük turnalar oluşturur. Küçük boydaki turnalar daha büyük turnaların avı olmamak için daha fazla beslenip bir an önce büyüme eğilimindedir. Bu nedenle boylarından beklenmeyecek bir canavarlıkla büyük sahtelere bile saldırırlar. Halk arasında çivi diye tabir edilen yavru turnalar sayıca fazla olduklarından ufak boy sahte yemlerle denendiğinde kolaylıkla yakalanabilirler. 50 cm altı turnaların mücadelesi zayıf olsa da spin ve sportif yakala&bırak avcılığının zevkini fazlasıyla yaşatırlar. Büyük turnaların mücadelesi ise serttir. Özellikle 80 cm üzeri turnalar makineden epey misina boşaltır. Kah fişekleyip, kah hareketsiz kalıp enerji topladıktan sonra mücadeleye devam ederler. Zaman zaman suyun üzerinde hareketsiz yattıktan sonra muazzam bir güçle suyun dışına fırlayıp vücutlarını silkelerler. Bu esnada misina gergin tutulursa bütün vücut ağırlıklarıyla misinaları koparabilir, kancaları açabilir ya da ağızlarını yırtarak oltadan kurtulabilirler. Aynı vücut silkeleme hareketini sudan dışarı alınmak üzereyken de sergilerler. Kepçe kullanılmadığı taktirde sudan dışarı alınma esnasında balığın kaçma ihtimali yüksektir. Kepçe bulunmadı durumlarda balığı ensesinden ya da galsamasından kavrayarak dışarı almak gerekir.  Bunu yaparken turnanın jilet keskinliğindeki solungaç yarıklarından sakınılmalıdır. Aksi taktirde balığı tutan kişinin parmaklarında ciddi kesikler meydana gelebilir.

Yakala&bırak disiplininin henüz çok az sayıda balıkçı tarafından uygulandığı ülkemizde trofe boyutlara ulaşmış turnalar belli başlı meralar dışında mumla aranır haldedir. 25 yıllık uzun ömürleri ve yavaş büyüme hızları düşünüldüğünde özellikle küçük sulama barajları gibi hassas sulak alanlarda yapılan yakala&bırak harici olta balıkçılığı bile turnaların ömürlerini tamamlayarak trofe boyutlara ulaşmasına mani olmaktadır. Günümüzde trofe turna yakalama şansını arttırmak için, kısmen geniş ve korunaklı sulak alanların, insanlar tarafından ulaşılması zor, bakir bölgelerinde denenmelidir. 100 cm üzeri bir turna yakalama mutluluğuna erişmiş olan şanslı balıkçılar, turna avının gerçek zevkine varmış olan kişilerdir. Bu zevki her daim yaşamak, çocuklarımıza ve gelecek nesillere de yaşama şansı tanımak için turna gibi uzun ömürlü tatlı su balıklarının avında yakala&bırak disiplininin önemini anlamalı ve bir an önce uygulamaya geçmeliyiz.

Yeni Model El Yapımı Fishhunter Sahteleri

Fishhunter sahtelerin ustasının elinden çıkan yepyeni maket balıklarım elime ulaştı. Fishhunter ustası bu defa isteğim üzerine Karadeniz’e özel 8-10 cm boyutlarında su üstü ve batan (sinking) tipte maket balıklar üretti. Bu sahteleri özellikle levrek odaklı at-çek avlarımda kullanmak üzere sipariş ettim. 8,9,10 cm boyutlarında 3 adet sinking modelin kuyruğundan yara almış kefal görünümünde olmasını istemiştim. Ustamız o kadar gerçekçi bir iş çıkarmış ki ben bile bu kadarını hayal etmemiştim. Bu sabahki at-çek avımda yaralı kefallerden bir tanesini suyla buluşturup atış mesafesini ve aksiyonunu test etme şansı buldum. 8 cm boy ve 21 g ağırlığındaki sahte havada en ufak bir yalpa yapmaksızın mermi gibi süzülerek yaklaşık 60 m mesafeye ulaştı ( 270 cm 10-35 g atarlı kamış ve 0.125 mm örgü misina ile). Suyun çok az altından gelen bu modeller kamışın ucuyla hafif aksiyon verildiği taktirde her boydan levrek ve diğer yırtıcıları kandırabilecek cezbedicilikte.

8 cm ve 21 g ağırlığındaki bu yaralı kefal sahtesi çok iddialı bir atış mesafesine sahip…

8,9 ve 10 cm boyundaki batan tip yaralı kefal sahteleri…

Fishhunterın ahşaptan yapılan su üstü sahtelerini ise levreğin daha aktif olduğu ve su üstü sahtelerine daha çok rağbet ettiği dönemlerde kullanmayı düşünüyorum. Su sütünden (top water) gelen bu sahtelerin bazılarının içinde fabrikasyon sahtelerde olduğu gibi ses çıkartan ve atış mesafesini arttıran bilyelerden mevcut. Doğru mera seçimi ve doğru aksiyon ile bunların da çok iyi işler çıkaracağından hiç şüphem yok.

Fishhunter su üstü sahteleri…

Sipariş ettiğim diğer Fishhunter sahteleri ise daha çok lüfer, kofana, iri levrek ve diğer üst düzey yırtıcılar için kullanmayı düşündüğüm maket zarganalar. Ustamızın yakın zamanda geliştirdiği ve su içindeki çok gerçekçi aksiyonuna ait videolarını paylaştığı 4 parçalı zarganayı, canlı zargana ile lüfer ve kofana hedefli yaptığım uzun olta avlarının yerine kullanmayı düşünerek aldım. Bu sahteye de çok güvenmekle birlikte bazen sadece canlı zarganaya vuran lüfer avında nasıl iş çıkaracağını ancak deneyip sonuçlarını gördükten sonra söyleyebilirim.

Ustanın “Fishhunter Adana” isimli facebook hesabından aldığım parçalı zargana modellerine ait bir fotoğraf…

Bu sabahki avımda test ettiğim ve benden 10 üzerinden 10 puan alan diğer bir sahte ise 21 cm boyundaki tek parçalı gagasız zargana. Yıllar önce İstanbul/Tuzla’da arkadaşlarımla birlikte beceriksizce oklavadan imal ettiğimiz sahte zarganalarla yüzlerce lüfer ve kofana almıştık. Fishhunter tek parça zargananın yüzüşünü gördükten sonra o zamanlar bu sahteye sahip olsaydım nasıl balık alacağımı düşünmeden edemedim. Kusursuz bir atış mesafesine sahip olan ve suyun çok az altından gelen bu sahte hızlı çekildiğinde suyun yüzeyini çizerek panik halinde kaçan kalem gibi bir zarganayı andırıyor. Tecrübelerime dayanarak özellikle lüfer ve kofana avında çok çok başarılı bir sahte olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Lüfer ve kofana katili olacağına inandığım tek parça sahte zargana….
Bunlar da daha önce sipariş ettiğim batan tip maket balıklardan iki tanesi. Bugünkü avda havada füze gibi süzülerek çok ciddi mesafelere ulaştılar. Suyun çok az altından gelen bu sahteler düz ya da hafif aksiyon vererek çekilebilir…

Fishhunter el yapımı maket balıklarının ustasına “Fishhunter Adana” facebook hesabından ya da 0543 838 7429 telefon numarasından ulaşabilirsiniz. Emeğine yüreğine sağlık usta…

Red Gill

115 mm boyundaki Redgill marka silikonlarla 4 Ocak 2014 tarihinde Özkan abimle birlikte tekneden sırtı şeklinde gerçekleştirdiğimiz levrek avıyla güzel bir yeni yıl açılışı yapmıştık. İlk defa o gün deneme fırsatı bulduğum ve iki güzel levrek kandırmayı başardığım Redgill marka silikonların suyun içinde motor gibi çalışan kuyruk hareketine hayran kalmıştım. Aynı markanın yakın zamanda Türkiye’ye gelen 115 mm, 4 g kendinden ağırlıklı modelinden de bir paket edinme şansım oldu. Dün gece yüzdürdüğüm yemin baş aşağı dibe dalarken yaptığı hareket bile çok cezbedici. Bu kendinden ağırlıklı Redgill’lerin kıyıdan at-çek şeklinde kullanıldığında ve derin meralarda yukarı aşağı zıplatarak aksiyon verildiğinde başta deniz levreği olmak üzere bir çok balığın avında çok başarılı işler çıkartacağına eminim. Bu cumartesi sabahı planladığım kıyıdan at-çek avında da bu silikonlara bolca şans tanımayı düşünüyorum. Umarım yakında kendinden ağırlıklı modelleri de levreklerin ağzında fotoğraflayabilirim….

Karanlık Suların Işıltılı Canavarı: Kalamar

Ege’de kış ayları gelirken denizin derinliklerinden gelen garip yaratıklar etrafta kol gezmeye başlar. Bu çok ayaklı canavarlar kocaman gözleriyle gece karanlığında en ufak kıpırtıyı süzer, avına sinsice yaklaşır ve ani bir hamleyle onu yakalayarak tekrar gecenin karanlığına döner. Bu hayalet görünümlü, acımasız katilin ismi kalamardır.

Türkiye denizlerinde yaşayan üç kalamar türü bilinmektedir. Bunlardan en çok bilineni ve avcılığı en yaygın olanı Loligo vulgaris türüdür. Yazının devamında da genel anlamda bu türün davranışlarından ve avcılığından bahsedeceğim. Sularımızda bulunan diğer bir tür ise halk arasında bülbüliye, eşek kalamarı gibi isimlerle anılan Todarodes saggitarius‘dur. Bu türün ekonomik değeri daha düşük olmakla beraber avcılığı da daha azdır. Kıyılarda pek görülmez. Balıkçı tezgahlarında açık kahverengi, turuncumsu renginden ve ucuz fiyatından hakiki kalamardan ayırt edebilirsiniz. Üçüncü ve son türümüz ise sularımızda diğer türlere göre çok daha nadir görülen Illex coindetti‘dir.

Loligo vulgaris
Todarodes saggitatus

Illex coindetii

Kalamarlar derin sularda her daim bulunmakla birlikte kendilerini kıyılarda ilk olarak yaz sonlarına doğru gösterirler. Kış yaklaşıp sular soğudukça daha fazla kalamar kıyılarda toplanır. Bölgeye göre (Akdeniz, Güney Ege, Kuzey Ege) değişiklik göstermekle beraber genellikle kalamarların kıyılarda en yoğun bulunduğu dönem Kasım-Ocak ayları arasıdır.

Kalamar, iyi bir avcı olduğu kadar aynı zamanda iyi bir avdır. Orfoz, akya, sinarit, orkinos ve bir çok yırtıcı balığın beslenme listesinin ilk sıralarında bulunan kalamar, her daim çok iyi saklanmak durumundadır. Kalamarlar karanlığı hem avlanmak, hem de saklanmak için kullanırlar. Bundan dolayı kalamarı her daim gün ışığının ulaşamadığı sularda aramak gerekir. Kalamar, güneşin ufka yakın olduğu sabah ve akşam saatlerinde sığ sularda, güneşin dik olduğu saatlerde ise daha derin sularda bulunabilir. Bununla birlikte havanın kapalı olması, denizin bulanıklığı gibi etkenler kalamarın gündüz vakitlerinde daha sığ sulara yaklaşmasını sağlayabilir.

Kalamar av yöntemlerinin başında kuşkusuz kalamar zokaları gelmektedir. Bugün piyasada çok sayıda markanın çeşitli kalamar zokalarını bulmak mümkündür. Kalamar zokalarının çoğunun ortak özelliği parlak renklere sahip olmaları ve gece fosfor yaymalarıdır. Tüm kafadanbacaklı ailesinde olduğu gibi kalamarların da parlak renkli objelere karşı zaafı bulunmaktadır. Aynı şekilde gecenin karanlığında parlayan fosfor da kalamar için tadına bakılması gereken bir yemdir. Kalamar zokaya avlanmak için gelişmiş iki uzun koluyla saldırır. Ne var ki, saldırdığı zokanın şemsiye tellerini andıran çok sayıdaki iğnesine kolları dolaşır ve zokayı bırakamaz. Ancak kalamarın kolları çok naziktir. Oltayı hızlı sarmaya kalkarsanız kalamarın kollarının kopma veya iğnelerin arasından sıyrılma ihtimali oldukça fazladır. Benzer şekilde kalamarı sudan kepçe yardımı olmadan da kesmek bir hayli riskli olup, kalamarın zokadan düşme ihtimali çok yüksektir. Bu nedenle kalamar yakaladığınızda çok hızlı davranmamanız, ani hareketlerden kaçınmanız ve eğer yüksek bir yerdeyseniz kalamarı mutlaka kepçe yardımıyla sudan çıkarmanız gerekmektedir.

Kıyıdan kalamar avında mera seçimi önemlidir. Kalamarlar hava karardığında özellikle burun başlarına, iskele ayaklarına ve eriştelik bölgelere yaklaşırlar. Bu bölgeler küçük balıkların bol olduğu bölgelerdir. Zoka seçiminde avlanılan bölgenin karakteristiği mutlaka dikkate alınmalıdır. Sığ bölgelerde az batan, daha derin bölgelerde ise batan zokaların tercih edilmesi doğru olacaktır. Zoka çok yavaş düz çekilebilir veya hafif zıplatmalarla dikey aksiyon verilebilir. Bu noktada benim tavsiyem zıplatma aksiyonunun çok daha etkili olduğu yönünde. Bugüne kadarki avlarımda kalamarların özellikle zokayı zıplattıktan sonra tekrar aşağı süzülürken saldırdığını gözlemledim.

Kalamar zokasının takımda kullanılmasında farklı yöntemler izlenebilir. Kıyıdan kullanım için tekli veya çiftli zoka kullanımı mümkündür. Tekli kullanımda klips doğrudan zokaya bağlanırken, çiftli kullanımda zokadan sonra klipse bağlanacak bir kulaçlık bedenin sonuna ikinci bir zoka konur. Tekneden avları ise ikiye ayırmak gerekir. Gündüz saatlerinde derin su avlarında yemli takım üzerinde klipse zoka iliştirerek her daim kalamar avlamak mümkündür. Ancak bu yöntem yemli takımın avcılığını bir miktar azaltır. Bunun yerine kalamar zokası için ayrı bir takım hazırlayıp dipte apikoda kalacak şekilde tutmak daha verimli olacaktır. Bu takım teknenin hafif sallanmasıyla dahi aksiyon alıp, kalamarları cezbetmeye yetecektir. Akşam saatlerinde ise kıyıya yakın sularda en düşük rölantide gezerek verimli kalamar avları yapılabilir. Gelelim tekneden nasıl bir takım kullanacağımıza. Kalamar zokasını kıyıda olduğu gibi tekli veya çoklu olarak kullanabilirsiniz. Tek fark olarak çoklu kullanımda kıyıdakinden daha fazla adette kalamar zokası kullanmak mümkündür. Sırtıda veya sarkıtmada kullanılacak olsun, kalamar zokaları bedene dizilirken zokalar ya çok kısa kösteklerle bedene dizilmeli veya hiç köstek kullanılmadan doğrudan beden üzerine dizilmelidir. Uzun köstek kullanmanız durumunda zokanın iğneleri bedene dolaşacaktır. Bu nedenle benim önerim köstekleri 10 santimetreden daha uzun bırakmamak olacaktır.

Kalamar zokası hariç bildiğimiz sert sahteler ile de kalamar yakalamak mümkündür. Ancak klasik üçlü iğneler kalamarı zaptetmekte genelde yetersiz kalır. Yine malzemecilerde satılan çıplak kalamar telleri, yem takılmak suretiyle şamandıralı avlarda kalamarları cezbedecektir.

Tüm bu bilgileri toparladıktan sonra artık kalamar yakalamaya hazırsınız. Kalamar avı basit bir av olup, özellikle kalamarın bol olduğu dönemlerde son derece keyiflidir. Hayatında hiç balık tutmamış biri dahi ilk avında gayet başarılı olabilir. Bu nedenle kalamar avcılığı yakın çevrenize olta avcılığını sevdirmek için iyi bir başlangıç olabilir. Ancak zokalarınızı denizle buluşturmadan son bir uyarıda bulunmakta fayda var: Siz siz olun, kalamarı sudan keserken kendinizi bu enteresan canlının hışmından koruyun.

Yakala & Bırak Gelecektir

Çok şükür ki Türkiye’nin 4 bir yanındaki göl, baraj ve kanalların bir çoğunda turna mevcut. Şu yakışıklı, agresif, güzel renkli balık sayesinde denize kıyısı olmayan şehirlerimizde yaşan insanlarımız da spin avcılığının zevkini doyasıya yaşayabiliyor. Turna sezonunun açılmasına sayılı günler kalmışken (1 Nisan) sizlerden bir ricada bulunacağım. Ne olur bu balıkları alıkoymayalım. Her zaman bu zevki yaşamak, daha büyüklerini, devlerini yakalamak, sportif balıkçılıkta zevkin doruklarına varmak istiyorsak yakaladığımız turnaları fotoğrafladıktan sonra incitmeden suya geri salalım. Kaçak ağcılarla birlikte savaşalım. Ticari avcılığın yasak olduğu sularda ağ gördüğümüz zaman küfür edip geçmek yerine 156 Jandarmayı arayıp görevlerini yapmalarına yardımcı ve ısrarcı olalım. Bu sular bizim. Bu balıklar, bu zevk bizim. “Catch & Release is the future”. Yani, Yakala & Bırak gelecektir. Gelişmiş ülkelerde yaşayan hobidaşlarımız bu mantığı benimseyeli yıllar oldu. Biz ne bekliyoruz?

Savagear Prey Serisi

Danimarka menşeli Savagear markası ürettiği başarılı sahte yemler sayesinde Avrupa’nın büyük bir bölümünde fanatizm seviyesinde taraftar topladıktan sonra 2012 yılından itibaren ABD ve Avustralya pazarına da girerek dünyanın en başarılı markalarından biri halini aldı. Daha çok turna, tatlısu levreği ve sudak gibi tatlı su avcı balıklarına yönelik ürettiği sahte yemlerle kendisini ispatlamış olan Savagear markasının tuzlu su programı için özel ürettiği “Prey” serisi maket balıklar da başta levrek ve lüfer olmak üzere bir çok yırtıcı balık avında en başarılı maket balıklar arasına girmeyi başardı.

Suda test etme şansı bulduğum Savagear Prey 80 (6 g), Prey 95 (9 g), Prey 110 (14 g) ve Prey 130 (20 g) modellerinin tamamına tam not verdim. Her biri mükemmel aksiyonlara sahip olan bu modeller arasında özellikle çok ciddi atış mesafesine sahip olan Prey 110 ve Prey 130 modellerine hayran kaldım. Bu iki model bundan sonraki levrek ve lüfer avlarımda takım çantamdan çıkartmadığım maket balıkların arasında olacak. Aynı serinin henüz deneme şansı bulamadığım Prey 146 (21 g) modeli de mevcut. Sabır gerektiren bir disiplin olan at-çek yönteminde başarılı olmak için mera, hava durumu ve şans gibi faktörlerin yanında spin takımınızın ucunda takılı olan sahte yeme güvenmeniz ve moralinizin yüksek olması da çok önemli. Savagear Prey serisi sayesinde yeni sezonda gerçekleştireceğim at-çek avlarında oltamın ucundaki yeme olan güvenim ve moralim tam olacak. Umarım şimdilik balıksız fotoğraflarını paylaştığım maket balıkları balıkların ağzında fotoğraflama mutluluğuna da erişebilirim.

Savagear Prey 110 Red Head Flash

Savagear Prey 110 Psyhco Sardine

Savagear Prey 110 Dirty Silver

Savagear Prey 130 Psyhco Sardine

Baltık Denizi Morinaları

Balık tutkum kadar ön planda olmasa da neredeyse balıkçılık geçmişim kadar eski bir sporculuk geçmişim var. 1996 senesinde başladığım yüzme sporuna yatılı okuduğum lisenin okul takımında devam ettikten sonra üniversiteye başladığım 2006 senesinde branş değiştirerek deniz pentatlonu sporuyla uğraşmaya başladım. Alt yapım hazır olduğu için yüzme, paletli yüzme, engelli koşu, kros, atıcılık ve kürek branşlarıyla alakalı 5 parkurdan oluşan deniz pentatlonunda da kısa sürede başarı göstererek milli takım kadrosuna girmeye hak kazandım. 2007 senesinden bu yana kadrosunda bulunduğum Türkiye Milli Deniz Pentatlonu takımı ile farklı ülkelerde düzenlenen Avrupa ve Dünya Şampiyonaları gibi bir çok spor müsabakalarına katıldım. Bu müsabakalar vesilesiyle Yunanistan, Hırvatistan, Almanya, İsveç, Kanada ve Brezilya’yı da görmüş oldum. Belki de ömrü hayatımda bir kez gidebileceğim bu ülkelerde olta atmayı çok istediysem de yarış öncesi parkurları tanıma antremanları, yarış stresi ve zaman darlığı gibi sebeplerden ötürü çoğu zaman turistik gezi dahi yapaya fırsatım olmadı. Özellikle büyük heveslerle gittiğim Kanada ve İsveç’ten olta atamadan dönmek bende büyük hayal kırıklığı yarattı. Milli müsabakalar için gittiğim ülkeler arasında sadece bir tanesinde olta atma şansı bulabildim ki o da denizinde balık yakalayabileceğimi düşündüğüm en son ülke olan Almanya’ydı.

2010 yazında verimli geçen bir hazırlık kampından sonra Baltık Denizi’nin kıyısındaki Almanya’nın Eckenförde şehrinde düzenlenen Avrupa Şampiyonası’na katıldık. Yenilenen bir milli takım kadrosu olmamıza rağmen hepimiz elimizden gelenin en iyisini yaparak Avrupa üçüncüsü olmayı başardık. Bu başarıda 2006 senesinde Türkiye’ye dünya şampiyonluğu kazandıran kadroda bulunan Oğuz abinin tecrübesi ve çeviklik parkurunda aldığı madalya büyük rol oynadı. Oğuz abi sporculuğunun yanında yaşam enerjisini de örnek aldığım çok sevdiğim bir abimdir. Balık avı da dahil olmak üzere heyecan veren her şeye merakı vardır. Şimdiye kadar ona teklif ettiğim her şeyde “Evet” cevabını aldım. Öyle ki bu özelliğinden dolayı ona Jim Carrey’nin  canlandırdığı “yesman” karakterinin ismini takmıştım.

4 gün süren müsabakaların bitiminde Türkiye’ye dönmeden önce Almanya’da geçireceğimiz bir günümüz daha vardı. Gemicilik parkurunun yapıldığı iskelede olta atanları gördükten sonra son günümü balık tutarak geçirme isteğim iyice arttı. Ama balık tutmak için oltam olmadığı gibi nereden satın alabileceğimi de bilmiyordum. Bana yardım edebilecek tek kişi daha önce yarışmak ve Alman milli takımıyla kamp yapmak için defalarca kez buraya gelen Oğuz abi idi. Vakit kaybetmeden Oğuz abiyi bulup “Yesman olduğunu ispatlamak için sana güzel bir fırsat. Olta alıp akşam suyunda iskeleden balık tutmaya var mısın?” diye sordum. Yesman olduğunu bir kez daha ispatlayan Oğuz abiyle sporcuların kullanması için spor tesislerinin önünde duran eski püskü bisikletlere atlayıp 5 km mesafedeki şehir merkezinin yolunu tuttuk. Şehir merkezinde bulduğumuz bir dükkandan 80 avro karşılığında çok kaliteli olmayan bir kamış, makine, bir kaç paket çapari ve jig satın aldıktan sonra vakit kaybetmeden olta atacağımız iskeleye dönmek üzere pedal çevirmeye koyulduk.

İskeleye vardığımızda çaparimizi açıp yanımızdaki balıkçı amcadan gördüğümüz gibi kurşun yerine 30 g’lık bir jig bağladıktan sonra ava başladık. Daha ilk atışımda kancalarım ringa balığıyla doldu. Balıkları kovaya atıp oltamı tekrar salldım. Bizdeki tirsi balıklarına çok benzeyen ringalar burada ekonomik değeri en yüksek balıklar arasında sayılıyor. İkinci atışımda 2 ringa daha yakaladıktan sonra oltayı Oğuz abiye verdim. Bir süre sırayla çaparimizin kancalarını ringayla doldurduktan sonra nihayet çapariye vuran 30 cm civarı bir morina yakaladım. Ringalar gibi hayatımda ilk defa yakaladığım morinayı da kovaya attığım sırada yanımızda olta atan yaşlı amca yarım yamalak İngilizce’siyle bizi uyarmaya çalıştı. Elindeki cetvelli işaret ederek anlatmaya çalıştıklarından morinanın yasal avlanma limitinin kuyruk hariç 38 cm olduğunu anladıysam da balık kancayı yutup ölümcül yara aldığı için salmayı düşünmeden ava devam ettim. Kısa süre sonra iskeleye doğru yaklaşan bir polis arabası gördüm. İskelenin yanında duran arabadan inen bir polis yanımıza doğru yürümeye başladı. O an içimi bir korku sardı. Kovanın içindeki ölü morinayı çaktırmadan alelacele denize attım. Yanımıza gelen polis kovalarımızı kontrol edip uygunsuz bir şey görmeyince uzaklaştı. Bizi yanımızdaki amca mı şikayet etti yoksa rutin bir kontrol müydü bilmiyorum ama adamların kurallara riayet etmedeki disiplinine hayran kaldım. Zaten çok geçmeden bu disiplinleri sayesinde sahip oldukları berekete bizzat yaşayarak şahit olacaktım.

Havanın kararmasına 2 saat kala kıyıya öyle güzel bir morina sürüsü indi ki çapari kancalarına ve kurşun yerine taktığımız jiglere peş peşe morina vurmaya başladı. İki kişi tek oltayla sıramızı bekleyecek sabrı kendimizde bulamadığımız için yaşlı amcadan oltasını ödünç istedik. Karşılığında yakaladığımız tüm balıkları ona verme vaadinde bulununca teklifimizi kabul edip yakaladığımız balıkları temizlemeye koyuldu. O dakikadan sonra belki de hayatımın en keyifli ve bereketli avını yaşadım. Balık o kadar boldu ki, oltalarımızı uzağa sallamak yerine iskelenin altına indirip aksiyona başlar başlamaz balık yapışıyordu. Art arda yakaladığımız 35-50 cm boylarındaki morinaları ölçmesi için yaşlı amcaya veriyorduk. Yaşlı amca da morina ölçmek için özel hazırlanmış olan cetveliyle balıkları ölçüyor, limit altı olanları denize, limit üstü olanları ise kovasına atıyordu. 2 saat boyunca balık hız kesmeden devam etti. Adam başı yaklaşık 30-40 morina yakalayıp halen balık çıkmasına rağmen hava kararmak üzereyken avı sonlandırdık. Avrupa üçüncüsü olma başarısı gösterdiğimiz Almanya’dan dönmeden önce yaptığımız bu av mutluluğumuzu katmerlemiş oldu.

Yaşlı amcanın söylediği 38 cm’lik boy limitinde kuyruk hariç tutulduğuna göre Almanya’da morina için tam boy limiti 43 cm civarı olmalı. Bizdeki minimum üreme boyutu olmaktan çok uzak olan bazı boy limitlerini düşününce aklıma şöyle bir soru geliyor. 20 cm’lik bebek lüferleri avlamanın serbest olduğu Türkiye’de morina yaşasaydı boy limiti kaç cm olurdu acaba? Kuyruk dahil 25 cm’i geçer miydi sizce?

Duel Hardcore Minnow 150 F/S Serisi

Soğuk ve balıksız geçen kış aylarından sonra nihayet bahar geldi. Yumurtasını döken avcı balıkların kaybettikleri enerjiyi kazanmak için canavarca beslenmeye başlamasına çok az bir süre kaldı. Yakında birbiri ardına yakalanan levrek ve diğer canavar balıkların haberiyle denizler şenlenecek. Karadeniz’de sayısı her yıl artan levrek çiftliklerinden kaçan levrekler doğaya adapte olup doğal bir popülasyon oluşturdu. Özellikle bu yıl yaşanan çiftlik kazalarında çok daha fazla sayıda levrek kaçtığı söyleniyor. Ne kadar doğrudur bilmiyorum ama çiftliklere yakın bölgelerde yaşayan balıkçılar 1 milyon adet gibi rakamlar telafuz ediyorlar. Bu rakamlar biraz abartılı da olsa her halükarda spin avcılarını çok bereketli bir sezon bekliyor. Misina ağların da yasaklanmasıyla en kurnaz balıklardan olan levreğin üzerindeki ticari av baskısı önemli ölçüde azaldı. Çevremden ve sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla Türkiye’nin dört bir yanında popülasyonu artan levrek artık daha kolay yakalanır bir balık oldu. Ama ne olursa olsun levreğin zekasını hafife almamak gerek. Misinaları daha görünmez, sahteleri daha gerçekçi, atış mesafesini daha uzun ve merayı sessiz tutmadıkça levrek hep bir adım önde olacak.

Sezonun açılmasını heyecanla beklediğim şu günlerde takımlarımı güçlendirmeye devam ediyorum. Yeni sezonda levrek avında kullanacağım sahte yemlere Duel Hardcore Minnow serisinden çok üstün özellikli 2 yeni maket balık daha ekledim. Dünya çapında en çok bilinen maket balık markalarından biri olan Duel’in şanını duymayan yoktur. Japon markası olan Duel’in ürettiği maket balıklar tüm dünya çapında lüferden levreğe, akyadan orkinosa kadar bir çok avcı balık türünde avcılığını fazlasıyla ispatladı. Duel markasının 2012 yılında piyasaya sürdüğü Hardcore Minnow 150 F ve 150 S modelleri markanın en ince (slim) yapılı modelleri arasında. İnce yapıları ve 15 cm’lik boylarına rağmen her iki modelin atış mesafesi de çok üst seviyelerde. Öngörülen atış mesafeleri ve dalma derinilkleri 20 g’lık 150 F (floating) modeli için 60 m ve 20-60 cm, 22 g’lık 150 S (sinking) modeli içinse 65 m ve 40-100 cm. Hardcore Minnow serisi maket balıklar üstün atış mesafelerini içlerindeki mıknatıslı ağırlık transfer sistemine borçlu. Başın arka tarafında bulunan bir mıknatıs tarafından tutulan 3 adet bilye atış esnasında kurtulup kuyruğun en uç kısmına kadar kayarak dengeli ve uzun bir atış sağlıyor. Muhteşem aksiyona sahip olan bu sahtelerin üzerindeki kancaların Owner marka olması da avcılıklarını tamamlıyor. 

Gece ve bulanık sular için kırmızı kafalı beyaz renkli modelini, berrak sular içinse mavi sırtlı sardalya desenli modelini edindiğim Duel Hardcore Minnow 150 serisi maket balıklarım yeni sezonda en çok güvendiğim ve takım çantamdan hiç çıkartmayacağım sahte yemler arasında olacak. Umarım yeni sezonda bu yemlerle yakaladığım birbirinden güzel levreklerin fotoğrafları paylaşma şansı da bulurum. 

Dikence Balığı ( Gasterosteus aculeatus )

Bugün Çarşamba kanallarında piknik havasında geçen avda soluncanla yemlediğim dip oltasıyla hayatımın ilk dikence balığını ( Gasterosteus aculeatus, İng: three spined stickleback ) yakaladım. Nehirlerin denizlerle birleştiği acı sularda yaşayan ve nadiren denizlere de giren bu türün boyu en fazla 11 cm olur. Erkek dikence balıkları çiftleşme dönemlerinde eşsiz güzellikte renklere bürünür. Otlardan hazırladıkları yuvalarına davet ettikleri bir ya da daha fazla dişinin bıraktığı yumurtaları dölleyen erkek dikence balıkları yuvalarındaki yumurtaları büyük bir saldırganlıkla korur.