Kategori arşivi: Kalamar

Karanlık Suların Işıltılı Canavarı: Kalamar

Ege’de kış ayları gelirken denizin derinliklerinden gelen garip yaratıklar etrafta kol gezmeye başlar. Bu çok ayaklı canavarlar kocaman gözleriyle gece karanlığında en ufak kıpırtıyı süzer, avına sinsice yaklaşır ve ani bir hamleyle onu yakalayarak tekrar gecenin karanlığına döner. Bu hayalet görünümlü, acımasız katilin ismi kalamardır.

Türkiye denizlerinde yaşayan üç kalamar türü bilinmektedir. Bunlardan en çok bilineni ve avcılığı en yaygın olanı Loligo vulgaris türüdür. Yazının devamında da genel anlamda bu türün davranışlarından ve avcılığından bahsedeceğim. Sularımızda bulunan diğer bir tür ise halk arasında bülbüliye, eşek kalamarı gibi isimlerle anılan Todarodes saggitarius‘dur. Bu türün ekonomik değeri daha düşük olmakla beraber avcılığı da daha azdır. Kıyılarda pek görülmez. Balıkçı tezgahlarında açık kahverengi, turuncumsu renginden ve ucuz fiyatından hakiki kalamardan ayırt edebilirsiniz. Üçüncü ve son türümüz ise sularımızda diğer türlere göre çok daha nadir görülen Illex coindetti‘dir.

Loligo vulgaris
Todarodes saggitatus

Illex coindetii

Kalamarlar derin sularda her daim bulunmakla birlikte kendilerini kıyılarda ilk olarak yaz sonlarına doğru gösterirler. Kış yaklaşıp sular soğudukça daha fazla kalamar kıyılarda toplanır. Bölgeye göre (Akdeniz, Güney Ege, Kuzey Ege) değişiklik göstermekle beraber genellikle kalamarların kıyılarda en yoğun bulunduğu dönem Kasım-Ocak ayları arasıdır.

Kalamar, iyi bir avcı olduğu kadar aynı zamanda iyi bir avdır. Orfoz, akya, sinarit, orkinos ve bir çok yırtıcı balığın beslenme listesinin ilk sıralarında bulunan kalamar, her daim çok iyi saklanmak durumundadır. Kalamarlar karanlığı hem avlanmak, hem de saklanmak için kullanırlar. Bundan dolayı kalamarı her daim gün ışığının ulaşamadığı sularda aramak gerekir. Kalamar, güneşin ufka yakın olduğu sabah ve akşam saatlerinde sığ sularda, güneşin dik olduğu saatlerde ise daha derin sularda bulunabilir. Bununla birlikte havanın kapalı olması, denizin bulanıklığı gibi etkenler kalamarın gündüz vakitlerinde daha sığ sulara yaklaşmasını sağlayabilir.

Kalamar av yöntemlerinin başında kuşkusuz kalamar zokaları gelmektedir. Bugün piyasada çok sayıda markanın çeşitli kalamar zokalarını bulmak mümkündür. Kalamar zokalarının çoğunun ortak özelliği parlak renklere sahip olmaları ve gece fosfor yaymalarıdır. Tüm kafadanbacaklı ailesinde olduğu gibi kalamarların da parlak renkli objelere karşı zaafı bulunmaktadır. Aynı şekilde gecenin karanlığında parlayan fosfor da kalamar için tadına bakılması gereken bir yemdir. Kalamar zokaya avlanmak için gelişmiş iki uzun koluyla saldırır. Ne var ki, saldırdığı zokanın şemsiye tellerini andıran çok sayıdaki iğnesine kolları dolaşır ve zokayı bırakamaz. Ancak kalamarın kolları çok naziktir. Oltayı hızlı sarmaya kalkarsanız kalamarın kollarının kopma veya iğnelerin arasından sıyrılma ihtimali oldukça fazladır. Benzer şekilde kalamarı sudan kepçe yardımı olmadan da kesmek bir hayli riskli olup, kalamarın zokadan düşme ihtimali çok yüksektir. Bu nedenle kalamar yakaladığınızda çok hızlı davranmamanız, ani hareketlerden kaçınmanız ve eğer yüksek bir yerdeyseniz kalamarı mutlaka kepçe yardımıyla sudan çıkarmanız gerekmektedir.

Kıyıdan kalamar avında mera seçimi önemlidir. Kalamarlar hava karardığında özellikle burun başlarına, iskele ayaklarına ve eriştelik bölgelere yaklaşırlar. Bu bölgeler küçük balıkların bol olduğu bölgelerdir. Zoka seçiminde avlanılan bölgenin karakteristiği mutlaka dikkate alınmalıdır. Sığ bölgelerde az batan, daha derin bölgelerde ise batan zokaların tercih edilmesi doğru olacaktır. Zoka çok yavaş düz çekilebilir veya hafif zıplatmalarla dikey aksiyon verilebilir. Bu noktada benim tavsiyem zıplatma aksiyonunun çok daha etkili olduğu yönünde. Bugüne kadarki avlarımda kalamarların özellikle zokayı zıplattıktan sonra tekrar aşağı süzülürken saldırdığını gözlemledim.

Kalamar zokasının takımda kullanılmasında farklı yöntemler izlenebilir. Kıyıdan kullanım için tekli veya çiftli zoka kullanımı mümkündür. Tekli kullanımda klips doğrudan zokaya bağlanırken, çiftli kullanımda zokadan sonra klipse bağlanacak bir kulaçlık bedenin sonuna ikinci bir zoka konur. Tekneden avları ise ikiye ayırmak gerekir. Gündüz saatlerinde derin su avlarında yemli takım üzerinde klipse zoka iliştirerek her daim kalamar avlamak mümkündür. Ancak bu yöntem yemli takımın avcılığını bir miktar azaltır. Bunun yerine kalamar zokası için ayrı bir takım hazırlayıp dipte apikoda kalacak şekilde tutmak daha verimli olacaktır. Bu takım teknenin hafif sallanmasıyla dahi aksiyon alıp, kalamarları cezbetmeye yetecektir. Akşam saatlerinde ise kıyıya yakın sularda en düşük rölantide gezerek verimli kalamar avları yapılabilir. Gelelim tekneden nasıl bir takım kullanacağımıza. Kalamar zokasını kıyıda olduğu gibi tekli veya çoklu olarak kullanabilirsiniz. Tek fark olarak çoklu kullanımda kıyıdakinden daha fazla adette kalamar zokası kullanmak mümkündür. Sırtıda veya sarkıtmada kullanılacak olsun, kalamar zokaları bedene dizilirken zokalar ya çok kısa kösteklerle bedene dizilmeli veya hiç köstek kullanılmadan doğrudan beden üzerine dizilmelidir. Uzun köstek kullanmanız durumunda zokanın iğneleri bedene dolaşacaktır. Bu nedenle benim önerim köstekleri 10 santimetreden daha uzun bırakmamak olacaktır.

Kalamar zokası hariç bildiğimiz sert sahteler ile de kalamar yakalamak mümkündür. Ancak klasik üçlü iğneler kalamarı zaptetmekte genelde yetersiz kalır. Yine malzemecilerde satılan çıplak kalamar telleri, yem takılmak suretiyle şamandıralı avlarda kalamarları cezbedecektir.

Tüm bu bilgileri toparladıktan sonra artık kalamar yakalamaya hazırsınız. Kalamar avı basit bir av olup, özellikle kalamarın bol olduğu dönemlerde son derece keyiflidir. Hayatında hiç balık tutmamış biri dahi ilk avında gayet başarılı olabilir. Bu nedenle kalamar avcılığı yakın çevrenize olta avcılığını sevdirmek için iyi bir başlangıç olabilir. Ancak zokalarınızı denizle buluşturmadan son bir uyarıda bulunmakta fayda var: Siz siz olun, kalamarı sudan keserken kendinizi bu enteresan canlının hışmından koruyun.

Dağdan İndim Denize – 5

28 Ekim – 2 Kasım Arası Avlar

Meteoroloji sitelerinin hepsinin öngördüğü sert keşişleme nihayet gelmişti. Maalesef korktuğum başıma geldi. Evet, keşişleme ne kadar sert de esse avlandığım bölgede arkamdan estiği için avlanmama engel olmuyor, aksine atış mesafemi uzatıyordu. Buna karşılık bir şekilde balığı da yanında alıp gitmişti. Keşişlemeden önceki günlerde balıkla döneyim veya dönmeyeyim, mutlaka denizde bir hareketlilik oluyordu. Keşişleme esmeye başladı başlayalı ise deniz tamamen kurumuş gibiydi. Bu tarihteki avlarımın çoğunu keşişlemenin hızını azalttığı, yön değiştirdiği veya tamamen yattığı zamanlarda yaptım.

300 gramlık bu yakışıklı lidaki keşişlemenin henüz sertleşmeye başladığı saatlerde sübye ile tutuldu. İster kiloluk olsun, ister avuç içini anca doldursun, bu balığın mücadelesi her şekilde insanı heyecanlandırmaya yetiyor.

Balıktan ümidi kesince, kalamardan yana şansımızı denedik. Rüzgar muhtemelen kalamarın da keyfini kaçırmıştı. İki gece gittiğimiz kalamar avında sabrımızın sınırlarını zorlamamıza karşı gece başına birer kalamarla eve döndük. Kalamarların her birinin yarım kilo civarı olması avımızın tek tesellisiydi.



Madem keşişleme sürdüğü müddetçe balık bana gelmeyecek, bari ben balığa gideyim dedim. Kuşandım elbiseyi, kemeri, attım kendimi denize. Öyle balık vuracağımdan da değil, hiç değilse suda biraz gezinmiş olur, onun da keyfini alırım dedim. Zıpkıncılığın çok üzerine düşmediğimden tecrübe eksikliğim var. Neyse ki vücut yüksek rakım da düşük oksijene alıştığı için apnea (nefes tutma) sürem kendiliğinden gelişmiş. Aslında ne zaman fotograf makinesiyle dalsam zıpkınlık, zıpkınla dalsam fotograflık balıklar karşıma çıkıyor. Bu dalışımda karşıma çıkan minik orfozu, müreni, ahtapotu, eşkinayı fotograflamayı çok isterdim. Zıpkınlamayı ise aklımdan bile geçirmedim zaten. Herhalde bunun mükafatı olacak, deniz ana tam çıkacakken cebime güzel bir mırmır koyup beni boş göndermedi.

Ve belki de, en şanssız günüm, aynı zamanda tatilimin en mutsuz günü… Karakoldaki güzel kızım, canım köpeğim Çakıl’ın bir yılan tarafından sokulması sonucu hayatını kaybettiğini öğreniyorum. O an dünya başıma yıkılıyor. Ne yapacağımı şaşırıyorum. Evde olmak istemediğim kesin. Kendimi en çok ait hissettiğim yere gitmek istiyorum o an. Elimdeki olta sadece laf olsun diye. Rüzgar keşişlemeden batıya dönmüş, deniz sanki karadan hıncını almak istercesine dövüyor kıyıyı. Yatık havalarda olta attığım yer suların altında. Deniz olta atacak yer dahi bırakmamış. Ayaklarımın su içinde olmasını umursamadan atıp çekiyorum sürekli. Rüzgar adamı güreş tutarcasına silkeliyor. Atıyorum, çekiyorum. Atıyorum, çekiyorum. Atıyorum… Çekemiyorum. Rüzgar atış esnasında sahteyi savurdu da ilerideki teknelerden birinin tonoz ipine mi takıldı yoksa? Oltayı şöyle bir tartıp, ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Hayır, ip değil balık bu. Tartma sırası balıkta… Sanki oltam bir motorun uskuruna dolanmış gibi hem yürüyor, hem de art arda darbe alıyor. Kalama sessiz… Saniyeler içinde olup bitiyor her şey. Kamış, makine bende, misina, sahte onda paylaşıyoruz takımı. Hiçbir şey olmamış gibi çekiyorum takımı. Üzüntünün üzerine üzülecek halim yok ya. Yine de bir durup düşünüyorum nerede yanlış yaptım diye. Kalamadan ses gelmediğini, oltanın elimde fırlayacak gibi olduğunu anımsıyorum hemen. Evden çıkmak üzereyken makinedeki ip sarılı kafayla misina sarılı olan kafayı değiştirdiğimi hatırlıyorum. Değiştirmesine değiştirdiğimi hatırlıyorum da, değiştirdikten sonra kalamayı ayarladığımı bir türlü hatırlayamıyorum. Zaten böylesine büyük bir hataya rağmen alabilseydim o levreği, balığa olan saygım azalırdı diye geçiriyorum içimden. Misinaya yeni bir klips bağlayıp, ucuna yeni bir sahte takıyorum. Aklım Çakıl’da. Rüzgar sahteyi savurup bir açıkta tonozlu teknenin içine atıyor. Takımı koparıp dönüyorum eve.