Kategori arşivi: Sait Faik Abasıyanık

Denizden Çıkan Öyküler

Bugüne dek ağırlıklı olarak avlarımdan, deniz yaşamından, balıklarla ve balıkçılarla ilgili gözlemlerimden bahsettim bu sayfada. Bu yazımı ise daha farklı bir konuya, modern Türk edebiyatının en önemli öykücülerinden Sait Faik Abasıyanık’a ayırmaya karar verdim. Denizle, balıklarla, edebiyatın yolunu kesiştiren bu büyük yazardan bahsetmek istiyorum bugün.

Sait Faik’in yaşam öyküsü onun yosun kokan, balık kokan öykülerinin de kaynağı aynı zamanda. Adapazarı doğumlu Abasıyanık, İstanbul Erkek Lisesi ve Bursa Erkek Lisesi’nde okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Türkoloji bölümüne girer. Burada kısa bir süre okuduktan sonra, iktisat öğrenimi görmek üzere yurtdışına gider. Yurtdışı yaşantısından sonra bir süre öğretmenlik yapan, ardından babasının mesleğine devam eden yazar, bu işlerde başarısız olunca hayatını yazarak devam ettirme kararı alır. Babasının vefatının ardından 1939 yılında annesiyle Burgazada’ya yerleşen yazarın denizle yolu da tam burada kesişir. Ada’da dört yanı denizle çevrili hayatı, adanın balıkçılarıyla kurduğu dostluklar Sait Faik’in öykülerine yansır. Onun öykülerini okurken kendinizi bazen Burgazada’nın hanımeli kokan sokaklarında dolaşırken, bazen Sivriada’nın taşlarında demir üstünde karagöz beklerken bulursunuz. Abasıyanık öykülerinde balıkçıların ekmek kavgalarından, ada insanın günlük yaşantısına dek birçok farklı konu işler.

Sait Faik’in öykülerini bir deniz aşığı olarak okumak ise bambaşka bir keyiftir. Yazarın birçok öyküsünde Marmara’nın artık sadece anılarda kalan o eski canlılığının içinde bulursunuz kendinizi. Mağaraları mesken tutan Akdeniz fokları, açık sularda devriye gezen orkinoslar, derin taşlıkların kralı sinaritler, ve daha niceleri… uskumrular, kolyozlar, kılıç balıkları, ıstakozlar… hepsi siz oradaymışçasına gözünüzde canlanır. Belki de Sait Faik’in eserlerinin en keyifsiz yanı bu öykülerde bahsi geçen yerlerin bugünkü bozulmuşluğuna, ıssızlığına şahit olmaktır. Eskiden fokların yuva yaptığı mağaralar artık derin bir sessizlik içindedir. Orkinosların, kılıçbalıklarının avlandığı takımlar ise çürümeye terk edilmiştir. Adalar ise bir daha dönmeyecek eski sakinlerinin özlemiyle, İstanbul’un günübirlik ziyaretçilerinin gürültüsüne ve kirliliğine teslim olmuştur.

Eğer deniz hakkında yazılan iki satırı bile okumaktan keyif alıyorsanız, eğer eski İstanbul’da ve Adalar’da bir gezintiye çıkmak istiyorsanız, eğer bir dülger balığının ölümünün ne kadar dramatik ve sanatsal olacağını hayal edemiyorsanız, Ekim ayında İş Bankası Yayınları’nın derleyip yayımladığı Sait Faik Abasıyanık kitap serisini okumanızı şiddetle tavsiye ederim.