Kategori arşivi: Jigging
Kendo Baby Jig
Hafif jiglerle avlanmayı seven ve LRF yöntemini merak edenler için ucuz ve çok avcı bir jig tavsiyesinde bulunacağım. Bu yaz keşfettiğim Kendo baby jigler Türkiye’nin bu alandaki eksikliğini büyük ölçüde gidermişe benziyor. 3, 5, 8.5 ve 10.5 g ağırlıklarında 4 modeli ve 6 farklı rengi bulunan bu jigler en küçük avcı balıkları bile kandırabilecek aksiyon ve çekiciliğe sahip. Bu yaz çok fazla deneme imkanı bulamadığım bu jiglerle çok keyifli avlar yapma fırsatı buldum. Zargana’dan istavrite, melanurdan trale kadar hemen her türlü avcı balığı kandırabileceğiniz bu jigleri denemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
Alanya Kuzusu
Balıkçılığın en güzel yanlarından biri de her avın kendine has bir tadının olmasıdır. Birbirinden farklı renk, vücut formu ve davranış özelliklerine sahip milyonlarca balık türünün her birinin ayrı güzelliği olduğu gibi her balığın her insana yaşattığı zevk de aynı değildir. Kimi balıkçı için avcılık değeri olmayan bir balık türü başka bir balıkçının hayallerini süsleyor olabilir. Benim için doğru yöntemle yakalandığı taktirde en küçük balık bile değerlidir. Vücuduma anlık adrenalin miktarını ölçebilecek bir cihaz bağlasalar LRF takımıyla yaptığım kaya balığı avında bazı lüfer avlarıma kıyasla daha fazla heyecanlandığımı görürler. Ama bazı avlar vardır ki yaşattığı heyecan başka avlarla mukayese bile edilemez. Yakalanma anında duyulan aşırı heyecanla birlikte ani bir adrenalin patlaması yaşanır. Kalp atışları hızlanır, kan basıncı yükselir, göğüste yanma ve dizlerde titreme meydana gelir. Oltanın ucundaki insandan daha kuvvetli olan balıkla çoğu zaman dakikalar süren heyecan dolu ve yorucu mücadeleler verilir. Her zaman yaşama şansı bulamadığımız bu tarz büyük balık avlarının zevki bambaşkadır. 2011 baharında Alanya’da geçen bu hikaye de böyle bir avın hikayesi.
2010 yılında mezun olduktan sonra 7 ay süreyle mesleki eğitim kursu gördüğüm Antalya’da Akdeniz’e özgü bir çok balık türünü yakalama şansı buldum. Bu dönem içerisinde fırsat bulabildiğim bazı haftasonları Alanya’dan kalkan tekne turları ile dikey seğirtme ( Vertical Jigging ) yöntemini de tecrübe etmeye çalıştım. 150-200 g ağırlığındaki jiglerle 60-120 m arasındaki derinliklerde gün boyu denemeler yaptığım 2 avda hiç bir balığı kandıramayınca şansımı denemeye devam ettim. 3. jigging turunda da öğlene kadar teknedeki 5 kişiden balık alabilen olmadı. Yer değiştirerek ava devam ederken sonarda balık tespit ettiğimiz bir uçurumun üzerinde durup jiglerimizi 80 m derinliğe gönderdik. Jiglerimiz dibe iner inmez kendimize özgü aksiyonlara başlayarak sonar ekranında gördüğümüz balıkları kandırmaya çalıştık. Aksiyon yaptırarak dipten bir miktar yukarıya kaldırdığım jigimi tekrar dibe indirip jigging aksiyonuna devam ettim. Ben 150 g’lık jigime aksiyon yaptırırken teknenin kıç tarafında duran Mustafa Kaptan’dan “Aldım!” diye bir ses yükseldi. Mustafa kaptanın oltasının bükülmesine bakılırsa sağlam bir balık almışa benziyordu.
Gözüm Mustafa Kaptanın üzerinde dalgın ve özensiz bir şekilde jigging aksiyonuna devam ederken oltamın ucu muazzam bir kuvvetle büküldü. Hiç beklemediğim bir anda gelen bu vuruşla heyecandan yüreğim yerinden fırlayacak gibi oldu. Olayın şokunu atlatır atlatmaz “Ben de aldım!” diye bağırdım. Balık o kadar sağlam basıyordu ki oltayı biraz gevşek tutsam elimden fırlayıp gidecek gibiydi. Aşırı heyecan ve balığı kaçırma korkusuyla vücudum adrenalinle doldu. O zamana kadar oltanın ucunda hissettiğim en kuvvetli balıktı bu. Kamışım iki büklüm olmuş halde sürekli makinamın kafasından ip boşalıyordu. 10 dakika boyunca sürekli aşağı basıp kaloma alan balık yorulma emareleri göstermeye başlayınca ağır ağır sarmaya başladım. Biraz sakinleşir gibi olan balığı bir miktar yukarı çektikten sonra tekrar aşağı basıp kaloma aldı. Balık kah aşağı basıp kah teslim oluyordu. Mustafa Kaptan’la aynı anda oltamızın ucundaki balıklarla mücadele ederken “Balık çok yukarıda yapıştı, kuzu mu bu?” diye sorduğumu hatırlıyorum. Jigging turlarına çıkarken en büyük hayalim Antalya yöresinde kuzu denilen sarı kuyruklardan ( Seriola dumroli ) iri bir tane yakalamaktı. Mustafa kaptanın “Kuzu, kuzu!” cevabını duyunca daha da heyecanlandım. Balığı kaçırmaktan çok korktuğum için balık hala çok derinde olduğu halde teknedeki diğer balıkçılardan kakıcı hazır etmelerini rica ettim.
15 dakikalık bir mücadeleden sonra balığı bir miktar tekneye yaklaştırmayı başardım. İyice yorgun düşen balık artık hiç kaloma almadan ağır ağır yüzeye çıkıyordu. 0.40 mm’lik örgü misina bitip 0.70 mm’lik monoflament şok misinasının makinenin içine girdiğini görünce balığın yüzeye çıkmasına 20 metre kaldığını anladım. Tam o esnada Mustafa kaptan “Allah kahretsin, kaçırdım ben!” diye bağırdı. O kadar uğraştığı balık gitmişti. Artık balıkla mücadele eden bir tek ben kalmıştım. Balığı kaçırdıktan sonra Mustafa kaptan da yardım etmek için yanıma geldi. Artık Akdeniz’in berrak sularının derinliklerinden daireler çizerek yüzeye yaklaşan balığı görebiliyorduk. Kocaman pırıl pırıl gövdesiyle çok yakışıklı bir kuzuydu oltanın ucundaki. Hayallerimdeki balığa kavuşmama çok az kalmıştı. Sakin bir şekilde sarmaya devam edip balığı tamamen suyun yüzeyine çıkarınca Mustafa kaptan kakıcı solungacından takıp teknenin içine aldı.
O an neler hissettiğimi tahmin edersiniz. Bir anda onca yorgunluk, umutsuzluk ve korkudan eser kalmadı. Yıllardır hayalini kurduğum kuzu teknenin içinde yatıyordu. Amacıma ulaşmıştım. O an tek düşündüğüm şey yerde yatan balığı kucağıma alıp fotoğraf çektirmekti. Ben de öyle yaptım. 19 Mart 2011 tarihinde yakaladığım bu kuzunun fotoğrafları halen albümümün en güzel fotoğraflarını oluşturuyor…
Denizin ve Barajın Canavarlarıyla Dolu Bir Haftasonu
İşim icabı geçici olarak bulunduğum Kocaeli’den Samsun’a döndüğüm ağustos ayından beri Yusuf’un senelik izninde Samsun’a gelmesinin ve birlikte yapacağımız avların planını yapıyorduk. Nihayet Yusuf senelik iznini tam da balığın yoğun olduğu dönem olan kurban bayramı öncesine planladığı haberini verdi. O tarihlerde lüfer ailesi henüz aşağı göçünü tamamlamamıştı. Birkaç hafta öncesine nazaran kaba lüfer miktarında ciddi bir düşüş olmasına rağmen sarıkanatların büyüklüğü ve miktarı artmıştı. Yusuf’un gelmesine birkaç gün kala kısacık bir avda ağırlıkları 180-225 g arasında değişen 16 adet sarıkanat yakaladığımı duyduktan sonra Yusuf’un heyecanı daha da artmıştı. Benimse tek düşündüğüm Yusuf’a birbirinden güzel balıklar yakalatarak güzel bir tatil geçirmesini sağlamaktı.
Cumartesi akşamı saat 4 civarı başladığımız avı biraz daha eğlenceli hale getirmek için küçük bir yarışma yapmaya karar verdik. Yarışma, ilk yakalanan balık, toplamda en fazla balık ve en büyük balık olmak üzere 3 kategoriden oluşuyordu. En az 2 kategoriyi kazanan galip gelerek kaybedenin takım çantasından istediği sahte balığı alacaktı. Zaten her zaman malzemelerimizi kendi aramızda paylaştığımız için ödül koymaktaki maksat sadece ava biraz daha heyecan katmaktı. İlk balık önemliydi. Çünkü diğer kategorilerin galibi yarışma boyunca değişebileceği halde ilk balığı tutan direkt olarak kategorilerden birini kazanmış olacaktı. Bu yüzden ikimiz de ilk balığı yakalamaya konsantre olarak aralıksız at-çeke koyulduk.
Ertesi sabah 04:00 sularında arabayla 1 saat mesafedeki tatlısu levreği merama gitmek üzere yola çıktık. Tam güneş ağarırken vardığımız barajın suları her zamanki gibi pürüzsüz ve sessizdi. Kendi geliştirmiş olduğum kıyıdan jigging yöntemini kullanmaya başladığımdan beri buradan hiç elim boş dönmemiştim. Başka bir zaman olabilirdi ama Yusuf’a trofe balıklar yakalatıp, birbirinden güzel fotoğraflarını çekmek için can attığım bugün boş dönmemeliydik. Avlanacağımız meraya vardığımızda ikimizde heyecanlı bir şekilde kullanacağımız jigleri seçip takımlarımızı hazırladık. Yusuf’un spin kamışı 10-35 g atarlı olduğu için 28 g’lık yeni aldığı savagear pshyco jigi denemeye karar verdi. Bense ağır atarlı olan teleskobik kamışıma güvendiğim için 40 g’lık tombul bir jig seçtim. Ağır jig tercih etmemin sebebi daha uzun atışlar yapabilmekti. Bu şekilde ağır jigler kullanıldığında savurma esnasında jigin kopmaması için misina da nispeten kalın seçilmelidir. Bu yüzden makineme 0.28 mm misina sarmıştım.
İlk iş olarak Yusuf’a doğru jigging aksiyonu öğretmekle başladım. Her zamanki gibi bunu da çok çabuk öğrendi. Öğrenmesine öğrendi ama yarım saat geçmesine rağmen ikimize de vuran yoktu. Bazen bu merada balık hava aydınlandıktan 1-2 saat sonra başlayabiliyordu. Bu defa da öyle olmasını umarak ava devam ettik. Saat 7 sularında nihayet ilk balığı aldım. 250 g’lık bu balıktan sonra ikimiz de peş peşe balık almaya başladık. İlk birkaç balıktan sonra fotoğraf çekme işine ağırlık verdik. Yusuf fırsattan istifade edip elindeki tüm jigleri test etmek için her balıktan sonra kullandığı jigi değiştirerek yakaladığı balıkları ağızlarında farklı jiglerle fotoğrafladı. Yakaladığımız ufak balıklar fotoğraflandıktan sonra suya, kayda değer balıklarsa Samsun’da yenmek üzere kovaya gönderildi. Jiglerimize saldıran balıklar arasında yarım kg’ye yakın trofe sayılabilcek balıklar da vardı. Öğlene doğru sonlandırdığımız tatlısu levreği avımız da en az sarıkanat avımız kadar bereketli ve eğlenceli geçmişti.
Şükürler olsun ki misafirimi bu avda da mutlu etme şansı buldum. Samsun’a döndükten sonra niyetimizde Bafra’da bulunan Derbent barajında gökkuşağı ababalığına denemek de olmasına rağmen son zamanlarda Derbent barajından gelen olumsuz haberler üzerine vazgeçtik. İzninin son gününde Yusuf’la Samsun’u gezip birkaç sarıkanat daha yakaladık. Sevgili dostum Yusuf’u otobüse uğurlarken ikimizin üzerinde de tatlı bir yorgunluk vardı. Ben Yusuf’a söz verdiğim avları yaşattığım için, Yusuf’sa kısa zamanda hayallerini kurduğu avları gerçekleştirdiği için mutlu bir şekilde bir dahaki buluşmamıza dek vedalaştık.